13. RASÛLULLAH (S.A.V.)’IN OLGUNLUK DÖNEMİ, KÂBE’NİN YENİDEN İNŞASI VE NEBİ (S.A.V.)’IN ÖZELLİKLERİ
Muhakkak ki, Allah Azze ve Celle Nebi (s.a.v.) en güzel ve yüce ahlaki özellikler üzere yaratmış ve İslam’ın gelişi ile de O’nu bu özelliklerle nitelemiştir. Zikri yüce olan Allah şöyle buyurmuştur: “Muhakkak ki, sen elbette yüce bir ahlak üzeresin.”[1] Cahiliyede insanlar onu bu özelliklerinden dolayı güvenilir ve çok emin olarak lakaplamışlardı. Nebi (s.a.v.) otuz beş yaşlarında iken Küreyiş, Kâbe’yi yeniden inşa etmek istedi. O dönemde Kâbe’nin çatısı yoktu ve duvarları çamursuz kuru kayma şeklinde idi. Peygamberliğin gelişinden beş yıl kadar önce Mekke’yi sel basmış, birçok şeyi sürüp götürmüş ve Kâbe’de neredeyse yıkılacak hale gelmişti. Küreyiş Kâbe’yi yeniden inşa etmek görüşündeydiler ve binanın masraflarını temiz olan kazançlardan yapmak üzere ittifak etmişlerdi. Kâbe’yi yeniden inşa için yıkmaktan korkuyorlardı. İlk defa Velid b.Mugire el Mahzumi yıkmaya başlamış ve diğer insanlarda ona bir şey olmadığını görünce onlarda yıkmak için onu takip emişlerdi. Binanın mimarlığında Bakum adında Rumlu bir kimse görevli idi. Kâbe’nin yeniden yapımı esnasında Hacer’ü l-Esved’in hizasına geldiklerinde, taşın yerine konması konusunda kabileler arasında ihtilaf oluştu ve neredeyse iş savaşa dönüşecekti. Umeyy b. El Mugire El Mahzumi Safa kapsından ilk giren kimsenin hakemlik etmesi teklifinde bulundu. Nihayet kapıdan ilk giren Nebi (s.a.v.) oldu ve O’nun hakemliğine razı oldular ve övgüler yağdırdılar. Nebi (s.a.v.) Hacer’i bir bezin içersine koydu ve sonrada o kabilelerin kollarından olanları çağırdı, onlar da bezin kenarlarından tuttular ve Nebi (s.a.v.) da taşı yerine koydu. Küreyişin temiz kazançları yetersiz kaldığı için binayı İbrahim (a.s.)’n temellerinden 6 zira (yaklaşık 3.5 m.) kadar kısmı dışarda bıraktılar. Buraya Hatim ismi verilir. Nebi (s.a.v.) bu kısmı içeri almak istemiş yani temelleri İbrahim (a.s.)’ın temelleri üzere getirmek istemiş ancak Küreyişin küfürden yeni kurtulması sebebiyle ve maddi imkânsızlıklardan dolayı bunu terk etmiştir.[2] Kureyiş Nebi (s.a.v.) hakemliğine razı olmuştu. Çünkü Nebi (s.a.v.) zamanın gençlerinden cemil ve yüce sıfatlarla ayrı bir yapıya sahipti ve hiçbir zaman içki içmemiş, hiç bir puta dokunmamış ve ibadet için yakınlaşmamıştı. Hatta kölesi Zeyd b. Harise İslam gelmeden önce tavaf ederken putlara dokunduğunda ona engel olmuştur. Hiçbir put adına yemin etmemiş ve putlar adına kesilenlerden yememiştir. Kâbe’nin inşası esnasında taş taşırken amcası Abbas O’na izarını (alt kıyafetini) taşın acıtmaması için omzuna almasını söylemiş ve bunu yaptığında da avreti gözükmüş ve bayılmıştı. Ayıldığında “İzarım, izarım” diyerek avret yerini örtmüş ve bir daha da avreti gözükmemiştir.[3]
Nebi (s.a.v) özelliklerine gelince: Yaratılış itibari ile yüzü güzel, parlak ve beyazdı. Ağzı geniş, iki gözünün arası uzunca, saçı düzgün, saçları kulaklarına kadar ve omzuna kadar uzundu. Kıllarında ki beyazlık yirmi kadardı. Orta boylu, göğsü geniş, elleri ve ayakları büyük ve topuğunun eti az idi. Yürüdüğü zaman öne meylederdi. Sırtında iki kürek kemiği arasında kıldan oluşan beze şeklinde peygamberlik mührü vardı. Temizliğinde taranmasında ve ayakkabı giyiminde sağdan başlamayı severdi. Sakalındaki beyazlık on dört tane kadardı. Kamis (gömlek türü) giymeyi ve beyaz giymeyi sever, teşvik ederdi. Yüzüğünü sağ eline takardı. Nebi (s.a.v.) ekmekle ve etle hiç doymamış ancak insanlarla beraber yemeğe uzanırdı ve o zaman doyardı. Güzel kokuyu reddetmezdi. Konuşurken hızlı değil yavaş konuşur ve üç defa tekrar ederdi. Gülmesi tebessüm ile idi ve çok tebessüm ederdi. Çocuklarla ve insanlarla şakalaşır ancak hak olan şeyi söylerdi. O’nun ahlakı Kur’andı ve insanların ahlakça en güzeli idi. Allah’ın haramlarına saygısızlık edilmediği sürece nefsi için intikam almazdı. Allah’ın haramlarına saygısızlık edildiğinde o hususta insanların en fazla kızanı idi. Kendisinden istenildiğinde hiç hayır demezdi, ya az bir şey de olsa verir yumuşak söz söyler veya o kimseye dua ederdi.[4]
[1] Kalem suresi 4
[2] Müslim 1333
[3] Buhari 3829
[4] Siyerin Nebi adlı ders kitabımızdan özetle, sayfa 117-130