بِسْمِ اللهِ وَالْحَمْدُ لِلَّهِ وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلَى رَسُولِ اللهِ
Son birkaç Ramazandır birileri tarafından ısrarla gündeme getirilen “Takvimlerdeki imsak vaktinin hatalı olduğu, bu sebeple oruca erken başlandığı ve ilk vaktinde kılınan sabah namazının vakti girmeden kılındığından dolayı geçersiz olduğu” iddiası, bu Ramazan ayında da Müslümanların önüne sürüldü.
Bu iddiaların, belirli kesimler tarafından gündeme getirilmesi sebebiyle sadece o akımlara tabi olan kimseler tarafından dikkate alınacağı, diğer Müslümanların hayatında gündem oluşturmayacağını düşünüyordum ki bazı vesilelerle bunda hatalı olduğumu anladım ve etkinin düşündüğümden daha fazla olduğunu fark edince bu iddiaları ve karşı cevapları araştırma ihtiyacı hissettim. İnşaallah bu risalede Rabbimin yardımıyla bunlara açıklık getirmeye çalışacağım.
Bu hususun geçmişi özetle şöyle:
1. Süleymaniye Vakfı Başkanı Prof. Abdülaziz BAYINDIR 2010 yılının Ramazan/Ağustos ayında bir makale yayınlayarak özetle şunları söyler:
“Takvimler hatalı olduğu için Türkiye’de en az 40 dakika önce oruca başlanmaktadır. Takvimlerdeki hatanın sebebi Güneşin doğuşundan önceki beş ayrı tan arasında yapılan yanlış seçimdir. Bunlar; yalancı tan, astronomik tan, imsak tanı, denizci tanı ve sivil tandır. Yalancı tan (Fecr-i kâzib); sabaha yakın doğuda, üstten aşağıya doğru dikine beliren, üstü parlak, altı ufuk çizgisine inmeyen aydınlıktır. Bir süre görünüp kaybolur. O, yemeye içmeye engel olmaz. Astronomik tan; sabahleyin güneş ufka 18°’den fazla yaklaştığı zaman başlar, akşam ise ufkun 18° altına indiği zaman biter. Bu sırada ufuk karanlıktır. Denizci tanı; Güneş’in ufkun 12° altında olduğu andır. İyi atmosfer şartlarında cisimlerin dış hatları net olmamakla birlikte seçilebilir fakat ufuk belli belirsiz durumda olur. İmsâk tanı (Fecr-i sâdık); Yoğunlaşan Güneş ışınlarının doğu ufku boyunca yayılarak net bir görüntü verdiği andır. Yoğun ışınlar, ufkun üst tarafında beyaz bir hat oluşturur. Gözlemci ile ufuk arasındaki kara parçası ise siyah bir hat gibi gözükür. Oruç tutacak kişi, bu iki hattın çıplak gözle net olarak ayırt edilmesiyle birlikte oruca başlar. Gözlemlerimize göre bu sırada güneş, ufkun 10° altında olur. (Sivil tan hakkında bilgi yok.)
Eskiden çıplak gözle yapılan rasatla oruca başlanırdı. Artık gözlemin yerini takvimler almıştır. Gazi Ahmed Muhtar Paşa (1839-1919) takvimlerin astronomik tana göre hazırlandığını şöyle ifade etmiştir: ‘Güneş doğu ufkuna 21,5° yaklaştığı zaman imsak vaktinin başladığı konusunda ittifak vardır. Takvimlerdeki imsak hesabı ona göredir. Bu da fecr-i sadıktan öncesini gösteriyorsa da sadece ihtiyat için böyle yapılmıştır. Çünkü fecr-i sadıkın, Güneş’in ufka 19° yaklaştığında başladığı hususu ittifakla kabul edilmiştir.’ T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı 1983’te ihtiyatları kaldırarak oruca başlama vaktini 18°’ye indirmiştir. Yapılan itirazlar üzerine bizim de katıldığımız rasatlar yapılmış, astronomik tanın fecr-i sadık sayılamayacağı her defasında tespit edilmiş ama bunlar takvimlere yansıtılmamıştır. Bir an önce bu büyük hatadan dönülmeli, Müslümanlara ve İslam’a yapılan bu zulme son verilmelidir.”
[http://www.suleymaniyevakfi.org/diyanet/turkiyede-en-az-40-dakika-fazla-oruc-tutturuluyor.html]
2. Bu iddia o sene pek dikkate alınmamış ve aynı iddia 2011 yılı Ramazan ayında tekrar edilmiş olsa gerek ki Diyanet İşleri Başkanlığı yatsı ve sabah vakitlerinin tespitine yönelik yeni bir gözlem çalışması yapmak üzere bir heyet görevlendirmiş ve 2012 yılı Temmuz ayında bir basın açıklaması yaparak bu iddialar ve yapılan çalışma hakkında bilgi vermiştir. Özetle:
“Başkanlığımız ibadet vakitlerinin doğru bir şekilde belirlenmesi hususunda öteden beri gerekli titizlik ve hassasiyeti göstermektedir. Başkanlığımız, imsak ve yatsı vakitleri ile ilgili hesaplarının yerindeliğini ölçmek ve muhatap olduğu iddiaların doğruluk derecesini tespit etmek üzere geçen yıl Ramazan ayının hemen akabinde yatsı ve sabah vakitlerinin tespitine yönelik yeni bir gözlem çalışması yapmaya karar vermiştir. Bu karar çerçevesinde Ankara Üniversitesi ile bir protokol imzalamıştır. 2011 yılı Eylül ayında başlatılan proje, Ankara Üniversitesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sacit Özdemir’in başkanlığında bir gözlem heyeti tarafından yürütülmüştür. Gözlemler hem gelişmiş astronomik aletler, hem de göz ile (denek gözlemcilerle) olmak üzere iki yöntemle gerçekleştirilmiştir. Bu proje devam etmektedir. Ancak şu ana kadar ulaşılan sonuçları şöyle özetlemek mümkündür:
a) Hata payları da göz önünde bulundurularak değerlendirildiğinde aletle yapılan gözlemlerden kabaca elde edilen sonuçlar, Başkanlığımız takvimlerinde verilen akşam/yatsı ve imsak/sabah vakitleriyle örtüşmektedir.
b) Gözlem yeri, şehir ışıklarının yansıması, havanın berraklık durumu, gözlemci denek sayısı, insan gözü ile aletin algılama gücü farkı vb. etkenlerden kaynaklandığı düşünülen sebeplerle gözle yapılan gözlemler ile Başkanlığımız takviminde verilen vakitler arasında bir miktar farlılıklar izlenmiştir. Ancak bu farklılıklar büyük ölçüde temkin payları kapsamında değerlendirilebilecek niteliktedir.
Başkanlığımızın imsak vaktini belirlerken güneşin 18 derece ufka yaklaşmasını esas alan ölçüsü, bütün İslam dünyasında imsak vakitlerinin belirlenmesinde esas alınan en düşük derecedir. Bazı İslam ülkeleri ve Müslüman topluluklar daha ihtiyatlı hareket etmek için güneşin 19 derece ufka yaklaşmasını esas almaktadırlar. İslam dünyasında imsak vakitlerinin belirlenmesinde 18 dereceden daha düşük bir ölçüyü esas alan herhangi bir ülke bulunmamaktadır. Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere’deki uygulama da böyledir. Öteden beri İslam astronom ve muvakkitleri de imsak vaktini belirlerken en az 18 dereceyi esas almışlardır. Bu vakit, ilk anda çıplak gözle fark edilemese dahi sabah şafağının başlama vaktidir.” demektedir.
[http://www.diyanet.gov.tr/tr/icerik/imsak-vaktine-iliskin-basin-aciklamasi/7704?getEnglish=]
3. Sosyal Doku Vakfı Başkanı ve Dünya Müslüman Alimler Birliği üyesi Nurettin YILDIZ hocaefendi kendisine ait sitelerde çeşitli vesilelerle bu konuya girmiş, sorulan sorulara cevap vermiştir. Onlardan birinde özetle:
“Mevcut takvimler, hesaplamalar tatmin edici değildir. Bu mesele, kurumlar arası işbirliğini gerektirmektedir. Burada da en önemli görev, Diyanet İşleri’ne düşmektedir. Diyanet dışında hiçbir kurum, Türkiye çapında bir fikir birliği ve gönül rahatlığı sağlayamaz. Bildiğim kadarıyla Diyanet bu hususta ilmî çalışmalar yapmıştır. Gerek imsak ve gerekse sabah namazı vaktinde tereddüt bulunduğu konusunda bir kanaat vardır. Buna rağmen ısrarla Diyanet’in esas alınmasını gerekli görüyorum. Zira mevcut durumumuz, Müslümanlar olarak içinde bulunduğumuz kaos ortamı, üzerine orucumuzu ve sabah namazımızı tuz biber olarak dökemeyeceğimiz kadar vahimdir.
Altını çizerek belirtiyorum: Diyanet’in imsak hesabının yanlış olma ihtimali olsa bile ona uyulması gerekmektedir. Yanlışa rağmen oluşabilecek sonuç, asla Müslümanların imsakta bile ayrı düşmelerinden daha vahim olamaz. Diyanet araştırmaya devam eder, bize yeni bir görüş belirtirlerse onu ele alırız. Değilse bu durumda oruç birliğimiz, sabah namazı beraberliğimiz korunmalıdır.” demektedir.
[https://www.fetvameclisi.com/fetva-imsak-tartismalari-oruc-birligimizi-ve-cami-beraberligimizi-bozmamali-75293.html]
4. Guraba Yayınları sahibi ve Dünya Müslüman Alimler Birliği üyesi Abdullah Yolcu hocaefendi derneğin sitesinde 2013 yılında kendisine sorulan bir soruya cevap olarak özetle:
“Bu iddia bir fitnedir. Tarihi bilmez bozuk inanç sahibi kimseler bunu ortaya atıyor. Kendiliklerinden de yapmış değiller, bilakis kopyaladılar. Şöyle ki; Riyad’daki Melik Suud Üniversitesi’nden Haflen isminde bir hoca bundan 3 sene kadar önce bir ekip kurarak sahraya çıktı, aletlerle yaptığı ölçümler neticesinde ulaştığı bilgileri bir makale şeklinde yayınladı ve fecrin tespitinde hata olduğunu, sabah ezanının 20 dk. erken okunduğunu belirterek bu durumun takvimlerdeki vakitlerde düzeltilmesi gerektiği tezini ileri sürdü. Alimler bu tez hakkında görüşlerde bulundular ancak değişiklik hakkında bir görüş sunulmadığı için halen eski düzen üzere devam edilmektedir.
Ülkemizde bu iddiayı ortaya atanlar oradan kopyalayıp aldılar. Yoksa o iddia sahiplerinin herhangi bir ehliyetleri ve ilmi geçerlilikleri yoktur. Bu bozuk fikri ortaya atanlar hadis inkarıyla Ehli Sünnet’in yolundan sapan (Mutezile’ye mensup) kimselerdir. Arkasından gidilecek ve tabi olunacak kişiler değiller, bu kabul edilen bir tez de değildir. Bunlara kulak vermek haramdır. Fitne zaten fırsat kolluyor.
Sağlam inanç sahibi alimlerin ve hatalı bile olsa Cumhurun görüşüne uymak, Müminlerin yolundan ayrılmamak gerekir. Ehli Sünnetin icmasına uyulmalı, bizler hakkında icma edilen imsak vaktine uyacağız. İmsaktan 20 dk. sonra sabah namazı kılınırsa sorun kalmaz.” demektedir.
[https://www.youtube.com/watch?v=fLBd4Unfrk0&t=2s&spfreload=10]
5. Muhterem hocamız Mustafa YİĞİT de bu konunun gündeme getirilerek Müslümanların birliğine zarar verileceğini, birliğin bozulmasına fırsat verilmemesi ve Diyanet’in ilan ettiği vakitlere uyulması gerektiğini beyan etmektedir.
Derim ki:
Öncelikle; bu iddia veya tez çok yakın bir tarihe ait olup yalnızca bir kaç yıllıktır. Yoksa asırlardır gerek ülkemizde ve gerekse İslam coğrafyasında kabul gören ve uygulanan vakit hâlihazırda yürürlükte olan vakittir.
İkinci olarak; ülkemizde bu iddiayı ortaya atan kimse, hadis inkarcılığıyla bilinen Mutezile ekolünün müntesiplerinden olup, bilindiği gibi bu ekol Ehli Sünnetin çizgisinden ayrılıp sapmış bidat fırkalarındandır. Şöyle ki; kaderi inkar ederek tartışmalı bir fazlalık kabul ederler, İsa as.ın öldüğünü ve yeryüzüne inmeyeceğini, Yecüc ve Mecüc kavimlerinin seddin arkasında olmadığını iddia ederler, kabir azabını – sırat köprüsünü – kıyamet günü vuku bulacak şefaati inkar ederler, abdestte ayakların yıkanmadan meshedilebileceğini ve kadınların hayızlıyken oruç tutabileceğini söylerler, hırsızın elinin kesilmesini reddederler, Rasulullah (sav.)’in farz ya da haram kılma yetkisinin olmadığını iddia ederek mucizelerini kabul etmezler, Cennet cehennemin sonsuz olmadığına inanırlar, Adem’in topraktan ve Havva’nın da Adem’den yaratıldığını kabul etmezler, ‘İslam hak din değildir’ diyen Şiilerin imamı Musa Carullah ile aynı görüşte olduğunu iddia ederler… Bu liste oldukça uzatılabilir.
Asıl şaşılacak olan şey; bu fırkayla uzaktan yakından ortak tarafları bulunmayan Harici fırkasının da onların peşine takılarak kendiliklerinden takvim hazırlaması, vakitler tespit etmeleri ve Cumhurun görüşünden ayrılmaları.
Üçüncü olarak; takvim uygulamasına geçilinceye kadar Asrı Saadet’ten beri Müslümanların imsak vaktini çıplak gözle tespit etmeleri ve ufuktaki beyazlığı görünce yeme içmeyi terk edip oruca başlamaları ve namazı kılmaları sahihtir. Bu cihetten iddialarının haklılık payı var ise de unutulmaması gereken hayati husus bu ümmetin sapıklık üzere birleşmesinden korunmuş olması ve cemaatten ayrılmanın kesinkes yasaklanmasıdır. Bununla ilgili birkaç delil zikretmek yerinde olacaktır:
وَمَن يُشَاقِقِ الرَّسُولَ مِن بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُ الْهُدَى وَيَتَّبِعْ غَيْرَ سَبِيلِ الْمُؤْمِنِينَ نُوَلِّهِ مَا تَوَلَّى وَنُصْلِهِ جَهَنَّمَ وَسَاءتْ مَصِيرًا {115}
a) “Kendisi için doğru yol belli olduktan sonra, kim Rasul’e karşı çıkar ve müminlerin yolundan başka bir yola giderse, onu o yönde bırakırız ve cehenneme sokarız; o ne kötü bir yerdir.” [Nisa 115]
b) Enes b. Malik (ra.)’dan Rasulullah (sav.) şöyle buyurdu:
“Muhakkak ki benim ümmetim sapıklık üzere birleşmez.” [İbni Mace 3950]
c) İbni Ömer (ra.)’dan Rasulullah (sav.) şöyle buyurdu:
“Muhakkak ki Allah ümmetimi (veya Muhammed ümmetini) sapıklık üzere toplamaz. Allah’ın eli cemaatin üzerindedir.” [Tirmizi 2255, Elbani Sahihu’l-Cami 1848, Mişkat 173]
d) Ebu Zerr (ra.)’dan Rasulullah (sav.) şöyle buyurdu:
“Kim cemaatten bir karış ayrılarak dışarı çıkarsa İslam bağını boynundan çıkartmış olur.” [Ebu Davud 4758, Ahmed 17132, Elbani Sahihu’l-Cami 6410, Şerhu’t-Tahaviye s.380]
e) İbni Abbas (ra.)’dan Rasulullah (sav.) şöyle buyurdu:
“Kim cemaatten bir karış ayrılır ve ölürse (ölümü) cahiliye ölümü olur.” [Buhari 7054, Müslim 1849]
Bu liste de uzatılabilir, ancak bu kadarla yetinelim.
Tüm bu deliller ışığında şunu söyleyebiliriz: Hatalı olduğuna dair görüşler olsa bile; Ehli Sünnet’in üzerinde ittifak ettiği görüşe uyulmalı, farklı yollara yönelmekten şiddetle sakınılmalıdır. Öyleyse; imsakın belirlenmesi ve belirlenen vakitte sabah namazının kılınması hususunda üzerinde icma ve kabul olunan vakitlere riayet edelim. Bidat fırkalarının ve nefislerimizin farklı telkinlerine kulak vermeyelim.
Allah Azze ve Celle bizleri hakka muvafık kılsın, razı olduğu kullarından eylesin. Amin.
Vallahu a’lem, ve’s-salatu ve’s-selamu alâ Rasûlina Muhammed ve’l-hamdu lillahi Rabbi’l-alemîn.

Kıble Saati; Kabenin bulunduğu nokta, güneşin günlük deklinasyonundaki yeri ve bulunduğumuz nokta arasında olusan küresel üçgenin trigonometrik çözümünün zaman cinsinden ifadesidir. Güneşin deklinasyonu değiştikçe kıble saatleri de günlük olarak değişmektedir. KIBLE SAATİ İLE KIBLE TAYİNİ  Yurtiçi takvimlerimizde namaz vakitlerinin son sütununda günlük olarak şehirlerimizin kıble saatleri bulunmaktadır. Kıble tesbiti yapacağımız gün takvimlerinizde bulunan kıble saatinde […]

  1-SÜNNETİN ANLAMI VE SİYERİN ÖNEMİ   Arap dilinde sünnet: Siret ister güzel olsun ister çirkin olsun alışıla gelmiş yol demektir. Birincisi hadisçilere göre sünnet: Söz, fiil, takrir (sukut etme), yaratılışla ilgili vasıf veya ahlakla ilgili vasıftan Nebi (s.a.v.)’a izafe (isnat)edilen şeylerdir. Hadis âlimlerinin bazılarına göre de sahabi ve tabine izafe edilen şeyleri de kapsar. […]

  2-SÜNNETİN ANLAMI VE SİRETİN KONUMUNDAN ÇIKARILACAK DERSLER Kuran ve sünnet hüküm koymada tek kaynaktır: Allah Teâlâ Âli İmran suresi 32. Ayette şöyle buyurur: “De ki: Allah’a ve Resulüne itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz, muhakkak ki Allah kâfirleri sevmez.” Haşir suresi 7. Ayette şöyle buyurur: “Resul size neyi verdiyse alın, neyden yasakladıysa da onu terk […]

  3-SİYERİN YAZILMASI, KORUNMASI VE SEÇKİN ŞAHSİYETLERİNİN AÇIKLANMASI Allah Teâlâ şöyle buyurdu: “Muhakkak ki, zikri biz indirdik ve elbette onu biz koruyacağız.”[1] Ayette geçen zikir kelimesi Kur’an’a ve Nebi (s.a.v.) siret metodu ile alakalı olan Kur’an’ın anlamını kapsar. Allah Azze ve Celle onu kıyamete kadar korumayı üzerine almıştır. İnsanların hepsini o güne haşredecek ve insanları […]

  4. SİYERİN YAZILMASI, KORUNMASI VE SEÇKİN ŞAHSİYETLERİNİN AÇIKLANMASI İLE İLGİLİ ÇIKARILAN DERSLER 1. Bu dinin koruma görevini Allah üzerine almıştır: Allah Teâlâ, bizden önceki Ehli Kitabın milletleri içeresinde koruma görevi, Allah’ın kitabının emanet bırakıldığı âlimlere ve rahiplere verilmiştir. Bu konuda Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Gerçek şu ki, biz Tevratı, içinde bir hidayet ve nur […]

                                                                 5. NEBİ(S.A.V.)’IN DOĞUMUNDA HEMEN ÖNCE MEKKE’DEKİ YAŞANTI Bu ümmet içerisine karanlıklardan nura; cahiliye ve küfür karanlığından iman ve ihsan nuruna çıkarması için yol gösterici ve tebliğci olarak Muhammed (s.a.v.) göndererek ihsanda bulunan Allah’a hamd olsun.  O toplumda güçlü olan zayıfı yiyor, fakir kız çocuğunu babası diri diri gömüyor, insanlar başlarını taşlara eğiyordu. Taassup iyice […]