İtaat – Kulluk – Tesettür
Şüphesiz ki hamd/övgü Allah’a mahsustur. Ancak O’na hamd eder, ancak O’ndan yardım ve mağfiret isteriz. Nefislerimizin şerrinden, işlerimizin kötülerinden Allah’a sığınırız. Allah kimi hidayete erdirirse onu saptıracak yoktur, kimi de saptırırsa onu hidayete erdirecek yoktur.
Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet ederim. O tektir ve ortağı yoktur. Ve yine şehadet ederim ki, Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) O’nun kulu ve rasûlüdür.
Salat ve selamların en güzeli alemlere rahmet olarak gönderilen peygamberimiz Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)‘e, onun tertemiz aile fertlerine, nübüvveti boyunca her daim ona yardımcı olan güzide ashabına ve kıyamete kadar en güzel şekilde onlara tâbi olan ehl-i sünnet ve’l-cemaatin üzerine olsun.
Sözlerin en doğrusu Allah’ın Kitabı, yolların en hayırlısı Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in yoludur. İşlerin en şerlileri sonradan uydurulanlardır. Sonradan uydurulan her şey bid’attir, her bid’at dalâlettir ve her dalâlet de ateştedir.
Bundan sonra; bugün sizlere kısaca üç kavramdan bahsedeceğim: İtaat, Kulluk, Tesettür.
1. KAVRAM – İTAAT/UYMA, BOYUN EĞME
Her canlı topluluğunda çok başlılık ve kargaşa olmaması için bir emir komuta hiyerarşisi olmalıdır. Bu da bir yönetici ve yönetilenler olmasını yani idare eden ve idare edilen/itaat edenler olmasını gerektirir ki Allah Azze ve Celle bunu hayatın bir kanunu yapmıştır:
1-2. Allah’a ve Rasûllerine İtaat: Yüce yaratıcı yarattığı alemlerdeki bütün varlıklara öncelikle kendisine ve rasûl/elçi olarak görevlendirdiği kullarına itaat edilmesini yani emir ve yasaklarına uyulmasını emretmiş, layıkıyla itaat edenlere cenneti vaat etmiştir. Onlara isyanı yasaklamış, isyan edenleri de ateşe/cehenneme sokmakla tehdit etmiştir. Hatta onlara itaati kendisine yapılan itaat, isyanı ise kendisine yapılan isyan saymıştır. Kur’an’da ve sünnette buna dair oldukça fazla delil bulunmaktadır. İşte birkaçı:
ا .﴿ …أَلاَ لَهُ الْخَلْقُ وَ الْأَمْرُ… ﴾ {الأعراف 54{
a) “…İyi bilin ki yaratma ve emretme O’na aittir…” [A’raf 54]
ب .﴿… يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَطِيعُوا اللَّهَ وَ أَطِيعُوا الرَّسُولَ وَ أُولِي الْأَمْرِ مِنْكُمْ… ﴾ {النساء 59{
b) “… Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Rasûl’e ve sizden olan emir sahiplerine (yöneticilere) de itaat edin…” [Nisa 59]
ت .﴿ تِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ وَ مَنْ يُطِعِ اللَّهَ وَ رَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَ ذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ وَ مَنْ يَعْصِ اللَّهَ وَ رَسُولَهُ وَ يَتَعَدَّ حُدُودَهُ يُدْخِلْهُ نَاراً خَالِداً فِيهَا وَ لَهُ عَذَابٌ مُّهِينٌ ﴾ {النساء 14-13{
c) “İşte bunlar (miras payları) Allah’ın (koyduğu) sınırlarıdır. Kim Allah’a ve Rasûlü’ne itaat ederse Allah onu, devamlı kalıcılar olarak zemininden ırmaklar akan cennetlere girdirecektir. İşte büyük kurtuluş budur.
Kim Allah’a ve Rasûlü’ne karşı isyan eder ve sınırlarını aşarsa onu, devamlı kalacağı bir ateşe sokar ve onun için alçaltıcı bir azap vardır.” [Nisa 13-14]
ث .﴿ وَ مَا أَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ إِلاَّ لِيُطَاعَ بِإِذْنِ اللَّهِ… ﴾ {النساء 64{
d) “Biz her bir rasûlü -Allah’ın izniyle- ancak kendisine itaat edilmesi için gönderdik…” [Nisa 64]
ج .﴿ مَنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ أَطَاعَ اللَّهَ… ﴾ {النساء 80{
e) “Her kim Rasûl’e itaat ederse muhakkak Allah’a itaat etmiş olur…” [Nisa 80]
f) Ebu Hureyre (Radıyallahu Anh)‘dan; Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Her kim bana itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur ve her kim de bana isyan ederse Allah’a isyan etmiş olur.” [İbni Mace 3, Buhârî 2957]
3. Emîre/Yöneticiye İtaat: Allahu Teâlâ toplumda düzenin sağlanabilmesi için büyük küçük her türlü idareciye itaati emretmiştir. Yukarıda metni geçen Nisa Sûresi 59. ayet bu hususun Kur’an’daki delillerinden biridir. Sünnetten delili ise pek çoktur. Onlardan biri şudur:
Ebu Hureyre (Radıyallahu Anh)‘dan; Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki:
“Kim bana itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur. Kim bana isyan ederse Allah’a isyan etmiş olur. Kim emîre (idareciye) itaat ederse bana itaat etmiş olur. Her kim de emîre isyan ederse bana isyan etmiş olur…” [Buhârî 2957]
4. Anne ve Babaya İtaat: İslam dini ana babaya iyi davranmaya ve Allah’a isyanı emretmedikleri sürece onlara itaat etmeye büyük önem vermektedir.
﴿ وَ إِنْ جَاهَدَاكَ عَلَى أَنْ تُشْرِكَ بِي مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ فَلَا تُطِعْهُمَا وَ صَاحِبْهُمَا فِي الدُّنْيَا مَعْرُوفاً. ﴾ {لقمان 15{
“Eğer onlar (baban ve annen) seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) Bana şirk koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. (Ama) onlarla dünyada iyi geçin…” [Lokman 15]
5. Kocaya İtaat: Allahu Teala evli hanımlara mahsus olmak üzere kocalarına itaat etmeyi kesin ifadelerle emretmiş, cennete girebilmelerini kocasıyla olan aile ilişkisine bağlamış ve saliha (iyi) kadınların itaatkar olduğunu belirtmiştir. (Nisa 34) Bu hususta sünnetten birkaç örnek verelim:
a) Abdurrahman b. Avf (Radıyallahu Anh) şöyle dedi: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
“Kadın beş vakit namazını kılar, Ramazan orucunu tutar, namusunu korur ve kocasına itaat ederse ona ‘Cennetin kapılarından istediğinden cennete gir!’ denilir.” buyurdu.
[Ahmed 1/191 No:1661, İbni Hibban Sahih 1296, Taberani Evsat 1/170, Albani Sahihu’l-Cami 660, Terğib 4/214]
b) Ebu Hureyre (Radıyallahu Anh) şöyle dedi: “Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)‘e:
-Hangi kadın daha hayırlıdır? diye soruldu. O da şöyle buyurdu:
-Kocası baktığında onu neşelendiren, emrettiğinde ona itaat eden, gerek kendinde gerekse malında kocasının sevmediği bir şeyle kocasına muhalefet etmeyen kadındır.”
[Ahmed 2/251 No: 7415, Nesai 3217, Müstedrek 2/161, Albani İrvau’l-Ğalil 1786]
c) Husayn b. Mihsan (Radıyallahu Anh)‘ın aktardığına göre; “Onun halalarından biri bir ihtiyacı için Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)‘e geldi. İhtiyacını giderdiğinde Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ona:
-Kocan var mı? diye sordu. Kadın:
-Evet, deyince Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) tekrar:
-Ona karşı nasılsın? diye sordu. Kadın:
-Aciz kaldığım şeyler dışında ona hizmette eksiklik göstermiyorum, deyince Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
-Ona karşı nasıl olduğuna dikkat et! Çünkü kocan senin ya cennetin ya da ateşindir (kocanla ilişkinin durumuna göre cennete veya ateşe girersin).”
[Ahmed 4/341 No: 19212, Müstedrek 2823, Nesai İşratü’n-Nisa 76, Terğib ve Terhib 4/214]
6. Yolculuğa Çıkanların İçlerinden Birini Emîr Seçip Ona İtaat Etmeleri:
Ebu Said el-Hudri (Radıyallahu Anh)‘dan; Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“(En az) üç kişi yolculuğa çıktığında içlerinden birini emîr/idareci tayin etsinler.”
[Ebu Davud 2608-2609, Beyhaki Sünenü’l-Kübra 5/257, Ebu Ya’la Müsned 1/295, Albani Sahiha 1322]
Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Allah, en az topluluğa bile bu hususa önem vermelerini şeriat yapmıştır. Mesela Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)‘in sahabesini hacca yollarken onlara bir hac emîri tayin etmesi, savaşa veya devriyeye yollarken başlarına bir emîr/komutan ataması, namaz kılarken cemaatin bir emîr/imam edinmesi ve ona tabi olması bunun örneklerindendir.
Bununla beraber Allah ve Rasûlü bu itaati sınırsız yapmamış, onu ma’ruf/dine uygun şeylerle sınırlandırmıştır. Dine aykırı verilen emirlere itaat etmemek emredilmiştir. Bunun delilleri:
a) Ali (Radıyallahu Anh)‘dan; Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“İtaat ancak ma’ruftadır.” [Buhari 4340]
b) Ebu Said el-Hudri (Radıyallahu Anh)‘dan; Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Yöneticilerden her kim size Allah’a isyanı emrederse ona itaat etmeyin.” [İbni Mace 2863]
c) İbni Ömer (Radıyallahu Anhuma)’dan; Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Kendisine isyan emredilmediği sürece hoşlansa da hoşlanmasa da her konuda emîri/idareciyi dinlemek ve itaat etmek her Müslümana farzdır. Eğer kendisine isyan emredilirse itaat etme ve dinleme mecburiyeti yoktur.” [Tirmizi 1759, İbni Mace 2864]
2. KAVRAM – KULLUK/İBADET ETME (İLİM, AMEL, DAVET VE SABIR)
Değerli Müslüman bacılarım! Kaynak kitabımız Kur’an’da bildirildiğine göre Allahu Teala insanlar için din olarak İslam’ı seçmiş ve O’ndan başka bir dini kabul etmeyeceğini bildirmiştir. Seçilen bu dine tâbi olanlara Müslüman denmektedir ki “dini hükümlere teslim olan, boyun büken ve gereklerini yerine getiren” anlamında kullanılmaktadır.
İslam dini bir hayat nizamıdır ve kendine tâbi olanların hayatlarının tamamını şekillendirir. Müslüman olduğunu iddia eden herkesin, gücü yettiğince İslam’ın hükümlerine tâbi olması ve bütün davranışlarını dini ölçülere göre belirlemesi gerekir. İnsanlar İslam’a teslim olmakla felaha ererler ve yüz çevirmekle hüsrana/ziyana uğrarlar. Yani kurtuluşa erecek olanlar yalnızca Müslümanlardır.
Yüce Yaratıcımız bizlere, hayat kitabımız Kur’an’da hangi sebeple yaratılarak dünyaya yerleştirildiğimizi beyan eder. Buyurur ki:
وَ مَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَ مَا بَيْنَهُمَا لَاعِبِينَ {38} مَا خَلَقْنَاهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ وَ لَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ {39}
a) “Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri (melekleri, cinleri, insanları, hayvanları ve tüm kainatı) oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık. Biz onları, ancak hakiki (bir gerekçe) ile yarattık. Ne var ki onların çoğu bilmezler.” [Duhan 38-39]
أَفَحَسِبْتُمْ أَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثاً وَ أَنَّكُمْ إِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ {115}
b) “Sizi boş yere yarattığımızı ve Bize (huzurumuza) döndürülmeyeceğinizi mi zannediyorsunuz?” [Mü’minun 115]
وَ مَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ {56}
c) “Ben, cinleri ve insanları ancak Bana kulluk etsinler diye yarattım.” [Zariyat 56]
Değerli müminler! Bu ve benzeri buyruklar ışığında anlaşılan, içinde bizim de olduğumuz kainatın yaratılış gayesi bizim Allah’ı tanımamız ve O’na layık olduğu şekilde kulluk etmemizdir.
Peki, kulluk nedir ve nasıl yapılır?
En genel tanımıyla kulluk, diğer ifadeyle ibadet; kulun, yaratıcısının rızasını gözeterek O’nun istediği şekilde yaşamasıdır. Bu ise şu dört meseleyi yerine getirmekle mümkün olur:
- Kulun ilim elde etmesi, öğrenmesi,
- Öğrendiklerinin gereğince amel etmesi, yaşaması,
- Bu öğrendiklerini bilmeyenlere öğretmesi, tebliğ etmesi,
- Bütün bunlar esnasında başına gelen eziyet ve musibetlere sabretmesi.
Şimdi bunları kısaca açarak anlamaya çalışalım:
1. MESELE: BİLGİ EDİNME
Her insanın bilmekle/öğrenmekle yükümlü olduğu üç esas yani öncelikli şey vardır. Bunlar delilleriyle yani ayet ve sahih hadislerde bildirildiği haliyle kulun Rabbini tanıması, dinini ve peygamberini öğrenip bilmesidir. İşaret olunan bu üç esas, her insanın mezarına konulduğunda iki melek tarafından kendisine sorulacak esaslardır. Sorulacak yalnızca üç soru vardır ve onlar da şunlardır: “Rabbin kim?”, “Dinin ne?” ve “Peygamberin kim? Onun hakkında ne biliyorsun?”
Bilgi olmaksızın yerine getirilebilecek tek şey cehalettir. Hele ki hayat imtihanını kazanabilmenin yegane yolu öğrenmekle başlamaktadır.
Allah Azze ve Celle Kitabı’nda;
-Kullarını ilme ve bilgiye yönlendirmiş, bilenlerle bilmeyenlerin eşit olamayacaklarını bildirmiş ve kendisinden ancak bilenlerin hakiki manada korkacaklarına işaret etmiştir.
-Bilgi sahibi olmayanlara, bilenlere sorma şeklinde öğrenmeyi ve kullarından ilimlerini artırması için kendisine dua etmesini emretmiştir.
-Kullara, bilmedikleri şeylerin peşine düşmesini yasaklamış, bunun kişiye sorumluluk yüklediğini beyan etmiştir.
-İnsanlara bilmediklerini öğrenmeleri için kitaplar indirmiş ve rasûller göndermiş, onlar aracılığıyla kullarını cahillikten ve cahillerden olmaktan sakındırmıştır.
Nebimiz/Peygamberimiz Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de sahih ve pak sünnetinde;
-İlim elde etmenin her Müslümana farz olduğunu, bu maksatla yola düşen kimseye Allah’ın cennete giden yolu kolaylaştıracağını bildirmiştir.
-Meleklerin, yaptığı bu işten duydukları memnuniyetten dolayı ilim talebelerini kanatlarıyla kuşattıklarını, onların üzerine sükûnet indiğini ve Allah’ın o kimseleri kendi yüce katında bulunan değerli zâtların huzurunda ismen övgüyle andığını haber vermiştir.
-İlim sahibinin çokça ibadet eden abidlerden üstün olduğunu, yerde ve gökte ne kadar canlı varsa yani meleklerin, cinlerin, insanların, [kuşlar-balıklar ve böcekler dahil] vahşi ve evcil bütün hayvanların ilim sahibi kimselerin bağışlanması için dua ettiklerini müjdelemiştir.
-Allah’ı zikretme ve O’nu anmaya vesile olan şeyler ile alim ve ilim talebesi dışında dünya ve içindekilerin tamamının mel’un olduğu yani Allah katında hiçbir değeri ve ehemmiyeti olmadığı ikazında bulunarak ümmetini ilme teşvik etmiştir.
-Her faziletli işte olduğu gibi ilim öğrenimi ve öğretiminde ihlasın gerekliliğine dikkat çekmiş, bunları Allah rızası dışında başka bir niyetle yapanları, yaptıklarının geçersiz olacağından dolayı cehenneme girmekle ve cennetin kokusunu dahi alamamakla korkutmuştur.
-Fayda vermeyen ilimden Allah’a sığındığını da özellikle hatırlatmakta fayda görüyorum.
2. MESELE: BİLGİYİ YAŞAMA (AMEL ETME)
Saygıdeğer dinleyicilerim! Bilenin ve bilginin değeri ancak ve ancak yaşantıya yansıtıldığında ortaya çıkar. Bilgi ancak yaşandığında kişiye ve topluma fayda verir. Bu sebeple nazari bilgi pratiğe dönüştürülerek hakkı yerine getirilmelidir.
Allahu Teala ilmi öğrenip de gereğince yaşamayanların durumunun “kitap yüklü eşekler”in durumu gibi olduğunu beyan ederek ilmin amele dökülmesini istemektedir. Her kulun Rabbinin huzuruna çıkarılarak hesaba çekilmeden huzurdan ayrılamayacağı beş şeyden birisi de “İlminle ne amel ettin?” sorusudur.
Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ise bu kimselerin yani dünyadayken insanlara hakkı öğretip şerden sakındıran ama kendisi bunlara riayet etmeyen kimsenin yani öğrettiklerini yapmayanların dudaklarının ateşten makaslarla kesilerek kabirde azap gördüklerini, kıyamette de cehenneme sokularak dışarı çıkan barsaklarının etrafında döndürülmekle azap göreceklerini ifade etmiştir.
3. MESELE: ÖĞRETME
Muhterem Hanımlar! Bunun Kur’an ve sünnetteki genel ifadesi emr-i bil maruf (iyiliği/hakkı emretme, öğretme) ve nehy-i anil münker (kötülükten sakındırma, alıkoyma)dır. Allahu Teala bilgi sahibi kimselere, bilmeyenlere öğretme yükümlülüğü yüklemiştir. Kutsi bir hadiste Rabbimiz Azze ve Celle bu vazifeleri ihmal etmemiz halinde dua etsek kabul etmeyeceğini, yardım istesek yardımda bulunmayacağını bildirmektedir.
Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ise;
-İlim öğretenlere, öğrettikleriyle amel edenlerin sevaplarından bir şey eksilmeksizin sevaplarının aynısının yazıldığını ve bu yazılmanın ölümden sonra da devam ettiğini beyan ederek öğretmeye teşvik etmiştir.
-Allah’ın diniyle alakalı hayırlı bir hususu öğrenmek ya da öğretmek maksadıyla bir yere giden kişinin noksansız bir hac sevabı elde edeceğini ve Allah yolunda canını ortaya koyan mücahitler konumunda olacağını ifade etmiştir.
-İhtiyaç anında ilmini gizleyip öğretmeyen kimseye mahşer sahasında ağzına ateşten gem vurularak azap edileceğini bildirmiştir.
-Öğrenip de öğretmeyenlerin durumunu mal biriktirip de gerekli yerlere sarf etmeyenlerin durumuna benzetmiştir ki; onlara, biriktirdikleri şeyler ateşte kızdırıldıktan sonra onlarla yanları ve sırtları yakılarak azap edileceği Kur’an’da açık bir şekilde beyan edilmiştir.
-Hakkın söylenmesinin insanlardan korkma gerekçesiyle ihmal edilmemesi ikazında bulunmuştur. Bu ikazı bizlere aktaran değerli sahabi Ebu Said el-Hudri (Radıyallahu Anh) Nebimizin vefatından sonra başlarına gelen bela ve musibetleri, bu hususta yaptıkları kusur ve ihmallere bağlamaktadır ki, herhalde bu, bizim durumumuzu ifade için de yeterli bir örnektir.
4. MESELE: MUSİBETLERE SABIR
Dinini kaygı edinen Müslümanın başına dinini öğrenme, yaşama ve bilmeyenlere öğretme (tebliğ) aşamalarında kaçınılmaz olan eziyet, bela ve musibetler gelecektir. Çünkü bu ikisi birbirinden ayrılmaz ikiz kardeş gibidir. Musibetlere sabrederek yoluna devam eden kimseler içinse bunlar terbiye yöntemi olup olgunlaşma ve günahlardan temizlenip arınma sebepleri, derecelerinin artma vesileleridir.
Alimlerimizin izahına göre sabır üç kısımdır:
a) Emirlere riayet ederek Allah’a itaat etmeye sabretme,
b) Yasaklardan sakınarak isyan etmemeye sabretme,
c) Yüce Allah’ın kaza ve kaderine karşı rahatsız olmama, sıkılmama ve öfkelenmeme şeklinde sabretmedir.
3. KAVRAM – TESETTÜR VE TAŞIMASI GEREKEN VASIFLAR
Değerli din kardeşlerim! Son olarak kısaca ümmetin önemli bir yarası olan özel bir konuya, tesettüre değinmek istiyorum.
Allahu Teala insanlığın başlangıcından itibaren değişmez bir kural olarak tesettürü emretmiş, teberrüc dediğimiz açıklığı yasaklamıştır. Örtünme isteği de insanın fıtratına yerleştirdiği, yaratılıştan gelen soylu bir duygudur. Tesettür, hem erkekler hem de kadınlar için söz konusu olmasına rağmen daha çok kadınları ilgilendiren bir kavram olarak kullanılmaktadır.
Tesettür; yalnızca başörtüsü olmadığı gibi, vücudun örtülmesi gereken kısımlarını örtmek de değildir. Bunlara ilaveten kişinin kendisini, karşı cinsin ilgisi ve bakışından tam olarak korumasıdır. Allahu Teala’nın Nur Sûresi 31. ayetteki “…Gizlemekte oldukları ziynetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar…” buyruğu ve Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)‘in de namahremlerinin bulunduğu ortama kadınların koku sürerek çıkmalarını yasaklaması ve bu durumu zina etmiş olmakla eş değer tutmasıyla bu husus daha iyi anlaşılacaktır.
Alimlerimiz ayet ve sahih hadisler ışığında tesettürde bulunması gereken özellikleri şöyle sıralamışlardır:
- İstisna edilen eller ve yüz dışında bütün bedeni örtmeli,
- Bedenin içini gösteren şeffaf bir elbise olmamalı,
Aişe (Radıyallahu Anha) şöyle dedi: “Ebu Bekir’in kızı Esma (Radıyallahu Anha) Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)‘in yanına girdi. Esma’nın üzerinde şeffaf bir elbise vardı. Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ondan yüzünü çevirdi ve yüzü ile iki eline işaret ederek:
-Ey Esma, bir kadın hayız görme çağına ulaştığında, ondan şu ikisi dışında (bir şeyin) gözükmesi doğru olmaz.” buyurdu. [Ebu Davud 4104]
- Elbisenin kendisi, süsü ve albenisiyle ziynet olmamalı,
- Bol olmalı, vücut hatlarını gösterecek şekilde dar olmamalı,
Ebu Hureyre (Radıyallahu Anh) şöyle dedi: “Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
-Cehennem ehlinden iki sınıf var ki, onların benzerini henüz görmedim… İkinci sınıf ise elbiseli çıplak (kâsiyâtün âriyâtün), (erkekleri kendilerine) meylettiren, salınarak yürüyen, başları Horasan devesinin hörgücü gibi meyil edici kadınlardır. Bu kadınlar, cennete giremez, onun kokusunu da bulamaz. Şüphesiz onun kokusu şu kadar (500 senelik) mesafeden alınır.” [Müslim 2128/125]
- Elbiseye kolonya ve parfüm gibi koku sürülmüş olmamalı,
Ebu Musa el-Eşari (Radıyallahu Anh) şöyle dedi: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
-Herhangi bir kadın koku sürünür ve kendindeki kokudan koklasınlar diye bir topluluğa uğrarsa, o kadın zinakârdır.” [Nesâi 5093, Tirmizi 2936, Ahmed 4/414 No:19948]
- Sadece erkeklerin giydiği elbise türü olmamalı ve onlara benzememeli,
Ebu Hureyre (Radıyallahu Anh) şöyle dedi:
“Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kadın giysisi giyen erkeğe ve erkek giysisi giyen kadına lanet etti.”
[Ebu Davud 4098, Tirmizi 1935, İbni Mace 1903, İbni Hibban 5751, Ahmed 2/325]
- Müslüman olmayan kadınlara özgü elbiselere benzememeli,
“Abdullah b. Amr (Radıyallahu Anhuma) şöyle dedi: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) üzerimde iki elbise gördü de bana şöyle buyurdu:
-Şüphesiz bu kafirlerin elbiselerindendir, sen bunları giyinme, bilakis yak.” [Müslim 2077/28]
- Şöhret olma, tanınma veya övülme amacıyla giyilen dikkat çekici türde olmamalıdır.
İbni Ömer (Radıyallahu Anhuma) şöyle dedi: “Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
-Her kim şöhret elbisesi giyerse, Allah o kimseye kıyamet gününde o elbisenin benzeri [zillet elbisesi]ni giydirir. Sonra elbisenin içinde, ateş alevlendirilir.” [Ebu Davud 4029, İbni Mace 3607]
İKAZ: Sekiz maddede toplanan bu özelliklere göre aşağıda sıralanan hal ve durumların kesinlikle tesettürden sayılamayacağı ortadadır:
-Yürüyüş, bakış, konuşma ve davranışlardaki çekicilik,
-Makyaj yapma veya koku kullanma,
-Dikkat çekici şekilde topuklu ve ses çıkaran ayakkabı giyinme,
-Boğaz, yaka, kollar, saçın bir kısmı veya baldır gözükecek şekilde giyim,
-Ceket ve pantolon gibi erkeklere mahsus kıyafet giyme. Çünkü hiçbir ceket ve pantolon tesettür vasfını taşıyamaz.
-Dar veya yumuşak kumaştan dikilmiş vücuda oturan kıyafetler giyme,
-Göz alıcı ve dikkatleri üzerine toplayıcı renk ve kumaşla dikilmiş elbise giyinme,
-Saçı başörtüsünden belli olacak şekilde kabarık bağlama,
-Bilezik, kolye ve künye gibi takıları gözükecek şekilde takınma.
Sohbetim burada bitti. Sabırla beni dinlediğiniz için teşekkür ederim. Bu sohbetteki doğrular Allah’tan, yanlışlar benden ve mel’un şeytandandır. Onun şerrinden Allah’a sığınırız.
Allah Azze ve Celle bizlere hakkı hak olarak göstersin ve hakka tâbi olmakla rızıklandırsın. Batılı da batıl olarak göstersin ve ondan sakınmakla rızıklandırsın. Kötü işler yapıp da bu amelleri kendisine süslü gösterilenler olmaktan bizleri muhafaza eylesin.
Rabbimiz bizleri; itaat edilmesi farz kılınanlara hakkıyla itaat eden, yaratılış gayemizin bilinciyle hareket eden, İslam’ı olması gerektiği gibi din edinen, en doğru şekilde dinini öğrenerek, en güzel biçimde yaşayarak, en güzel üslupla öğreterek ve başına gelenlere gönül genişliğiyle sabrederek Allah’a kulluk yapan razı olduğu kullarından yapsın. Amin!