15. MUSTAFA SALLALLAHU ALEYHİ VE SELLEM’İN HAYATINDA NÜBÜVVET MERHALESİ
(Vahyin başlangıcı, yalnız kalması, Alak ve Müddessir surelerinin inişi)
Daha önceden değindiğimiz gibi Muhammed sallallahu aleyhi ve Sellem’in yaşı kırka yaklaştığında, her sene gürültülü şehre iki mil (yaklaşık üç kilometre) uzaklıktaki hira mağarasında Ramazan’ı geçirmek için Mekke’den ayrılırdı. Hayatın rahatsız edici sıkıntısından ve beşerin karmaşıklığından rahatlardı. Göklerin ve yerin hükümranlığını düşünür ve bu hayret verici yaratılışın sırrını tefekkür ederdi. Bu derin düşüncelere orada Mekke’nin üzerindeki şerefli nur dağının üstünde gark olurdu. Önceden kardeşi Musa aleyhi s-Selam da sahradan emniyet ve sakiliğe kaçmış ve Rabbi ona mukaddes vadinin yanında seslenmişti: “Muhakkak ki ben Allah’ım ve benden başka ilah yoktur. Bana ibadet et ve zikrim için namaz kıl.”[1] Musa’yı mutmain eden ateşten bir şule parladı ve kalbini ümit kapladı. İşte o şule o gün mağaranın etrafını aydınlatmak için nur, eminlik ve ümit yaymak için; Allah’ın salatları ve selamı üzerine olsun resullerin sonuncusunun kalbine müjde vermek için geri geldi.
Buhari’de vahyin ilk gelişi ile ilgili hadis özetle şöyledir: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve Sellem’e ilk vahyin gelişi rüya yolu ile olmuştur. Daha sonra yanına bir miktar azık alıp Hira mağarasında yalnız kalmaya başladı ve bir gün orada melek geldi ve ona ‘oku’ dedi. O’da ben okuma bilmem dedi. Bunun üzerin melek yani Cebrail aleyhi s-selam onu üç defa sıkıştırdı ve üçüncüde ona İkra suresinin ilk ayetleri olan “Oku! Yaratan rabbinin adıyla…” ayetlerini okudu. Nebi sallallahu aleyhi ve Sellem bu olaydan sonra korkudan göğsü daraldı ve evine gelerek Hatice radıyallahu anha’ ya üzerini örtmesini söyledi. Daha sonra uyanınca karısına başından geçenleri anlattı. Hatice radıyallahu anha’da ona: ‘Allah’a yemin ederim ki, Allah hiçbir vakit seni utandırmaz. Çünkü sen akrabana bakarsın, işini görmekten âciz olanların ağırlığını yüklenirsin, fakire verir, kimsenin kazandıramayacağını kazandırırsın, misafiri ağırlarsın, hak yolunda zuhur eden hâdiselerde (halka) yardım edersin” dedi ve O’nu amcasının oğlu Varakatu’bnu Nevfel ibn Esed ibn Abdi’l-Uzzâ’ya götürdü. Bu zât, cahiliyet zamanında Hristiyan dinine girmiş bir kimse olup İbranice yazı bilir ve İncil’den Allah’ın dilediği miktarda bazı şeyleri İbranice yazardı. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve Sellem ona gördüklerini anlatınca Varaka sana gelen daha önce Musa aleyhi s-selam’a gelen namustur (Cebrail’dir) dedi ve keşke genç olsaydım kavmin senin beldenden çıkartacak dedi. Peygamberimiz beni çıkartacaklar mı dediğinde, Varaka, senin getirdiğini getirene mutlaka düşman olunmuştur. Eğer zamanına yetişirsem sana kuvvetle yardım edeceğim dedi ve çok geçmedi Varak vefat etti.[2]
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve Sellem bu adam hakkında şöyle buyurdu: “Varakru’bnu Nevfel’ı sövmeyin ben ona ait bir cennet veya iki cennet olduğunu gördüm.”[3]
Hira mağarasında İkra suresinin ayetlerinden sonra Müddesir suresi inmiştir. Ebu Seleme’den Cabir b. Abdullah bana vahyin bir ara kesilmesi hakkında Nebi sallallahu aleyhi ve Sellem’den işittiği şeyleri haber verdi. Nebi sallallahu aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: “Ben bir ara yürürken semadan bir ses işittim gözlerimi sema tarafına kaldırdığımda Hira mağarasında bana gelen Meleği gök ve yer arasındaki bir kürsü üzerinde oturur halde gördüm ondan korktum hata yere eğildim ve ehlimin yanına geldim, beni örtün beni örtün dedim. Müteakiben: “Ey örtüye bürünen! Kalk ve uyar, rabbini tazim et, elbiseni temizle ve pisliği (putları) terk et…”[4] ayetleri indi. Bu ayetler şu önemli konulara işaret etmektedir:
- Sadece Allah’ı tazim etmek, şirki, taşkınlığı ve tağutları küçük görmek.
- Nefsi temizlemek,
- İslami cemeati, tesis etmeye ve aralarında yardımlaşma kardeşlik bağlarını sağlamlaştırmaya davet ederek muhafaza etmek,
- Başa gelen ezalara sabretmek,
- Ahiret yurdundan (azabından) sakındırmak.
[1] Taha suresi 14
[2] Sahih Hadisten özetle: Buhari 3
[3] Sahih Hadis: Sahih’i l-Cami 7197
[4] Müddessir suresi 1-5