33. DARUL ERKAM VE HABEŞİSTANA İLK HİCRET

Nebi sallallahu aleyhi ve sellem ve ashabının Mekke hayatının o günlerinde acıları iyice artmıştı. Zalimler çıldırmışlardı ve iman eden bu azıcık gurubu rahatsız etmek için faydalı gördükleri yönteme başvurmakta ve inanların yollarına engel olmada kusur etmiyorlardı. Fakat hakkın, her türlü zulmün, şirkin ve tuğyanın kahrolacağını yakın bir zamanda görecekleri için Allah Azze ve Celle, müminlere Nebileri ile beraber sabretmeleri ve gayret etmeleri hususunda sebat vermişti. Değerli vahiy bu seçilmiş sadık kimselerin kalplerinin imdadına yetişmişti. Bu esnada, Allah’a verdikleri söze sadakat gösteren, dinlerinde fitneye düşmemek için mağaraya sığınan, Allah için her türlü acı ve hüzne tahammül eden kavmin haberlerini onlara anlatılması için Kehf suresindeki vahiyler indi. Bu ayetlerin Mekke’nin sıkıntılı o günlerinde inişi sahabilerin –Allah onlardan razı olsun- geçtiği merhalenin tabiliği hususunda müthiş bir ilaç olmuştu.

Şanı yüce olan Allah bu surede şöyle buyurdu: “Yoksa sen (sadece) Kehf ve rakım arkadaşlarını şaşılacak ayetlerimizden mi zannettin? Gençler mağaraya sığınmış ve şöyle demişlerdi: ‘Ey Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve bizim şu işimizde bizim için doğruyu kolaylaştır.’ Onları mağarada yıllarca (ağır bir uyku ile) uyuttuk. Sonra onları iki guruptan hangisi uzun süre kaldıklarını daha iyi sayacak görelim diye uykudan kaldırdık. Biz sana onların haberlerini gerçek olarak anlatıyoruz. Onlar rablerine iman etmişlerdi bizde onların hidayetini artırdık…”[1]

Müslümanlara Mekke’de ezalar iyice artmıştı. Fakat Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem davetini tebliğ etmeye ara vermiyordu. Ezalara sabretmede ve Risâlet görevini tebliğ uğrunda tahammül gösterme konusunda ashabı için en güzel örnek olmuştu. Enes b. Malik radıyallahu anh’dan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Yemin olsun ki, Allah yolunda hiç kimse eza görmezken ben eza gördüm, hiç kimsenin korkutulmadığında ben korkutuldum…”[2]  Allah Subhanehu Teâlâ (bundan sonra) Nebileri ile beraber sahabilerin sabrını ve dinleri hususunda türlü türlü acılara katlanmalarını bereketlendirdi. Onları bu ümmet içerisinde kıyamete kadar yüceltti. İbni Ömer radıyallahu anh’u şöyle derdi: “Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabına sövmeyin. Onlardan birinin bir saatlik mevkii, sizden ömrü boyunca amel eden kimseden daha hayırlıdır.”[3]

Sahabiler kendileri için bazı faydaları gözeterek gizlice bir araya geliyorlardı. Toplandıkları yer zalimlerin gözlerinden ve meclislerinden uzak olan Safa tepesi üzerindeki Erkam b. Ebu Erkam El Mahzûmi’nin evi idi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem peygamberliğinin beşinci senesinde iken davet için ve ashabı ile buluşmak için orayı merkez edinmişti.

İlk müslümanlar Mekke’de kızgın bakışlar, öfkeli yürekler, sövüp sayan diller ve işkencenin her türlüsü ile zorba ellerin kuşatması altında idiler. Sığındıklarında dinlerinden yana emin olacakları, kendilerine musallat olan baskının hafifleyeceği bir yere hicret etme düşüncesi akla geldi ve Habeşistan tarafına yöneldiler. Peygamberliğin beşinci yılının Recep ayında sessizce oraya doğru yola çıktılar. On bir erkek ve dört kadın idiler. İçlerinde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in kızı Rukayye ve kocası Osman radıyallahu anh da vardı. Hepsi de deniz tarafına yönelmişler ve Allah onlara Habeş tarafına açılacak olan iki ticaret gemisi göndermişti. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onlara şöyle söyledi: “Habeş diyarında bir hükümdar var ki onun yanında kimseye zulmedilmez. Allah’ın içinde bulunduğunuz durumdan size bir çıkış ve kurtuluş yolu yaratana kadar o hükümdarın beldesine gidin.” Ümmü Seleme radıyallahu anha  dedi ki: “Biz topluluklar halinde Habeşistan’a çıktık nihayet orada bir araya geldik. En hayırlı beldeden gelip en hayırlı komşuda konakladık, dinimizden yana emin olduk ve dinimizden dolayı da zulme uğramaktan endişelenmedik.

 

[1] Kehf suresi 9-13

[2] Sahih Hadis: İbni Mace 151

[3] Sahih Hadis: İbni Mace 162

Leave a Reply