36. HABEŞİSTAN’A İKİNCİ HİCRETTEN ÇIKARILACAK DERSLER
1. Hüküm vermek ağır bir sorumluluktur ve insanlar arasında adaletle hükmetmek, yargılamaya ve hüküm vermeye ehil olan kimseleri gerektirir: Bu konu lider olan ve adil olan bir kimsenin hüküm vermesi konusunda önemli bir derstir. Bu da Allah kendisinden razı olsun Ashame adındaki Habeş kıralı Necaşi’dir. Kral o anda hediyeyi kale almamış bilakis zekâsı ile tuzağı fark etmişti. Diğer tarafı dinleyinceye kadar duyduğu şeye göre hüküm vermeyi kabul etmemişti. Hükmünün delile göre olması için Mushafları (kitapları) ve ilim ehli kimseleri hazırlamıştı. İşte böyle yapmak insanlar arasında ve husumet halinde hüküm verirken İslam’ın bir metodudur.
Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu: “Muhakkak ki, Allah emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hüküm verdiğiniz zaman adaletle hüküm vermenizi emreder. Şüphesiz ki, Allah bununla size ne de güzel öğüt verir. Muhakkak ki, Allah en iyi işiten ve görendir. Ey İman edenler! Allah’a itaat edin, Resule itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz Allah’a ve Ahiret gününe de iman ediyorsanız onu Allah’a ve Resulüne götürün. Bu, daha hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir.”[1]
Ali radıyallahu anh’dan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “İki kişi aralarında hükmetmen için sana gelirse, nasıl hüküm vereceğini bilebilmen için ikinci kişiyi dinleyinceye kadar ilk kişinin (sözüne göre) hüküm verme.”[2]
2. Kurtuluş; doğru söylemekte, yiğitlikte ve Peygamberlerin takipçilerinin sıfatlarından olan hakkı şeref kabul etmekle olur: Cafer radıyallahu anh ve arkadaşları tam bir doğrulukla, izzetle ve Allah’a ibadet etmiş oldukları hak dinden utanmadan bahsettiler. Onlara, büyük İslam dininden yana eksiklik hissi bulaşmamıştı. Bugünkü Müslümanların birçoğunun hali ise; etraflarındaki kimselerin önünde iken sıkıntılı şeyler hissedeler, dindarlıkla tabir edilmemek için ve yüce dine tabi olmaktan dolayı kaçamak konuşurlar.
Abdullah b. Mesut radıyallahu anh’dan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Doğruluk iyiliğe, iyilik ise cennete götürür. Muhakkak ki, bir kimse doğru sözlü olur ve nihayetinde Allah’ın katında sıddık (çok doğru söyleyen olarak) yazılır. Yalan ise masiyete götürür. Masiyette ateşe götürür. Muhakkak ki, bir kimse yalan söyler ve nihayet Allah katında çok yalan söyleyen olarak yazılır.”[3] Hadisteki iyilik kelimesi bütün hayırları kapsar ve yerilen her şeyden arınmış salih ameldir. Mâsiyet olan ameller ise kötülüklerdir. Fesada ve günahları yapmaya teşvik üzere kullanılan şerleri kapsar.
3. Vahyi kuvvetli bir şekilde kullanmak ve konuşmasını bilen kimselerin en faziletli olanını öne geçirmek: Zira (okunan) ayet, müslümanlar ile Hristiyanlar arasındaki İsa aleyhisselam’ın durumu ve yaratılışı hakkında ki şiddetli ayrılıktan kurtarmıştır. Çünkü müslümanlar o anda Necaşi’nin önünde ve tartışma esnasında vahyi kuvvetli bir şekilde kullanma konusunda ittifak ettiler. Bundan dolayı onlar Allah’ın Resulünün kendilerine öğrettiği gibi önemli olan şeyi yapabilecek ve konuşabilecek en faziletli kimseyi öne geçirdiler. Ebu Mesut radıyallahu anh’dan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Bir kavme onların Kur’an’ı en iyi bileni, eğer okuma hususunda eşitseler sünneti en iyi bileni, sünnette eşitseler, önce hicret edeni, hicrette eşitseler yaşça büyük olanı imamlık yapsın. Bir kimse bir başkasının ailesi içerisinde veya idaresi altında iken ancak o kimsenin izni ile imamlık yapsın ve o kimsenin evinde de kendisinin izni ile yaygısına otursun.[4]
[1] Nisa suresi 58, 59
[2] Hasen Hadis: Tirmizi 1331
[3] Müslim: 2607
[4] Müslim. 673