Arrâf, Büyücü ve Kâhinler İle Kulak Hırsızlığı
- Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Allah gökyüzündeki meleklere bir iş emrettiğinde, düz ve sert bir taşa vurulan zincir sesi gibi olan bu sözü sebebiyle melekler huşu (ve korku) ile kanatlarını birbirine vururlar. Kalplerinden korku giderildiğinde melekler:
-Rabbiniz ne buyurdu? derler. Diğerleri (Arş’ı taşıyan melekler) o soranlara:
-Hakkı buyurdu ve O yücedir, büyüktür, derler.
Bu esnada kulak hırsızı olan şeytanlar Allah’ın buyruklarından (O’nun dilediği kadarını) işitirler. O sırada kulak hırsızları (yerden göğe kadar) birbirlerinin üzerinde işte şöyle bulunurlar.
Râvi Süfyan b.Uyeyne, şeytanların hallerini eliyle vasfederek sağ elinin parmakları arasını araladı ve onların bazısını bazısının üzerine dikti.
Şeytanlar bu vaziyette iken ateş, bazen işitene, altındaki arkadaşına işittiğini aktaramadan ulaşır ve onu yakar. Bazen de arkadaşına işittiğini aktarana kadar yetişemez, o altındakine işittiği hükmü ulaştırır, o da kendinden sonrakine ulaştırır. Bu şekilde haber tâ yerdeki şeytana kadar ulaşır. Bu haber sihirbazın ağzına atılır. Sihirbaz o işittiği habere yüz yalan daha katarak (insanlara) söyler. (O işitilen haber) gerçekleştiğinde sihirbaz doğru söylemiş olur. (Ondan bu haberi işitenler başkalarına):
-Bize falan ve falanca gün şöyle şöyle olacağını haber vermedi mi? Onun söylediklerini doğru bulduk, derler. Bu tasdik gökyüzünden işitilip ona ulaştırılan haber sebebiyledir.”[1]
- Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Melekler Anân isimli buluta inerler ve gökte emrolunan işi (aralarında) zikrederler. Bu esnada şeytanlar kulak hırsızlığı yaparak o hususu işitirler ve onu kahinlere gizlice ulaştırırlar. Kahinler ise o kendilerine ulaştırılan ile beraber kendi nefislerinden yüz yalan daha katarak yalan söylerler.”[2]
- İbni Abbas (Radıyallahu Anhuma) şöyle dedi:
“Nebi’nin ashâbından Ensar’dan olan birisinin bana verdiği habere göre onlar bir gece Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile beraber otururken bir yıldız atıldı (kaydı) ve ortalık aydınlandı. Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onlara:
-Sizler cahiliyede bunun benzeri bir yıldız atıldığında ne diyordunuz? diye sordu. Oradakiler şöyle dediler:
-Allah ve Rasûlü daha iyi bilir ama biz (böyle bir durumda): ‘Bu gece büyük bir adam doğdu ve büyük bir adam öldü.’ derdik. Bunun üzerine Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
-Şüphesiz ki bu yıldız hiç kimsenin ölümü ya da hayatı için atılmaz. Lakin ismi mübarek ve yüce olan Rabbimiz bir işe hükmettiği zaman Arş’ı taşıyan melekler tesbih ederler. Sonra onların arkasından sema ehli (olan diğer melekler) tesbih ederler. Nihayet bu tesbih şu dünya seması ehline ulaşır. Sonra Arş’ı taşıyan meleklerin ardından gelen melekler Arş’ı taşıyan meleklere:
-Rabbiniz ne buyurdu? diye sorarlar. Onlar da soranlara Allah’ın ne buyurduğunu haber verirler. Böylece gökler ahalisinin bazısı diğer bazısından haber isterler, nihayet o haber şu dünya semasına ulaşır. Bu esnada kulak hırsızlığı yapan cinler, süratle bir haber kapar ve kendi dostlarına atarlar. İşte şu gördüğünüz yıldız ile de taşlanırlar. Bu sebeple getirdikleri haber bir yönden haktır, fakat onlar bu getirdiklerine yalan karıştırır ve artırma yaparlar.”[3]
- Aişe (Radıyallahu Anha) şöyle dedi:
“Bazı insanlar Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ye kahinler hakkında sordular. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki:
-Kahinler (in sözleri) hiçbir şey değildir. O soranlar:
-Ya Rasûlallah! Muhakkak ki onlar bir şeyler söylüyorlar da o sözleri doğru oluyor, dediler. Bunun üzerine Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
-Hak (doğru) olan o kelimeyi cin, (semadan) kapar, sonra da onu dostunun (kahinin) kulağına tıpkı tavuğun tekrar tekrar seslenmesi gibi tekrar tekrar söyler. Kahinler de o hak sözün içine yüzden fazla yalan karıştırırlar.”[4]
- Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Her kim arrafa (kahin, falcı) gider ve ona bir şey sorarsa onun kırk gece namazı kabul olunmaz.”[5]
- Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“…Kim kahine gider de onun söylediklerini doğrularsa Muhammed’e indirileni inkar etmiş olur.”[6]
- Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Kim kahine gider de onun söylediklerini doğrularsa … muhakkak ki o Muhammed’e indirilenden berî (uzak) olmuştur.”[7]
- Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Kim bir şeyde uğursuzluğa bakınır (bizzat arar) veya kendisi için uğursuzluk getirecek şeyi bulması için başkasına baktırırsa; kim kehanette bulunur veya kendisi hakkında kehanet dilerse ve kim büyü yapar veya kendisine büyü yaptırırsa bizden değildir.”[8]
- Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) a büyüyü çözmek hakkında soru sorulunca şöyle buyurdu:
“O şeytan işidir.”[9]
- Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Her kim müneccimlikten bir şube öğrenirse muhakkak ki sihirden bir şube öğrenmiş demektir. Müneccimliği arttıkça büyücülüğü (sihirbazlığı) de artar.[10]
- Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Helak edici (şu) yedi şeyden sakının:
- Allah’a ortak koşmak,
- Büyü yapmak,
- Allah’ın haram kıldığı bir canı haksız yere öldürmek,
- Faiz yemek,
- Yetim malı yemek,
- Savaş meydanından kaçmak,
- Namuslu mü’min kadınlara (zina suçlamasıyla) iftira etmektir.”[11]
- Ömer (Radıyallahu Anh) şöyle dedi:
“Cibt (Nisâ 51) büyüdür, Tağut ise şeytandır.”[12]
- Cündüb b. Ka’b el-Ezdî (Radıyallahu Anh) şöyle dedi:
“Sihir yapanın haddi (cezası) bir kılıç darbesiyle öldürülmektir.”[13]
- Becâle b. Abede (Radıyallahu Anh) şöyle dedi:
“Ömer b. Hattab (Radıyallahu Anh), hilafeti zamanında sihir (büyü) yapan her erkek ve kadını öldürmemiz emrini yazdı. Biz de üç sihirbazı öldürdük.”[14]
[1] Buhârî 4492-4493
[2] Buhârî 3030
[3] Müslim 2229/124
[4] Buhârî 5781, 6161-6162, 7433, Müslim 2228/123
[5] Müslim 2229/125
[6] İbni Mace 639, Dârimî 1141
[7] Ebu Davud 3904
[8] Bezzâr Keşfu’l-Estâr No: 3044, Dûlâbî el-Kunâ ve’l-Esma No:2083
[9] Ebu Davud 3868, Beyhakî Sünenü’l-Kübra 9/351
[10] Ebu Davud 3905, İbni Mace 3726, Beyhakî Sünenü’l-Kübra 8/138
[11] Buhârî 2615, Müslim 89/145
[12] Beğavî Şerhu’s-Sünne 12/179
[13] Tirmizî 1460, Dârekutnî 3179, Hakim 4/360, Beyhakî Sünenü’l-Kübra 8/136, Beğavî Şerhu’s-Sünne 2676
[14] Ebu Davud 3043, Abdurrezzak Musannef 9972, İbni Ebi Şeybe Musannef 32642, Ebu Ya’la 860-861